Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için, ceza muhakemesi hukukunda “delil serbestisi” ilkesi kabul edilmiştir. Delil serbestisi ilkesi gereği, hukuka uygun elde edilmiş olmak kaydıyla, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına katkısı olabilecek her şey delil olarak kullanılabilir. Son yıllarda terör ve örgütlü suçlarda ciddi bir artış olduğu tartışmasızdır. Bilişim ve teknolojisi alanında yaşanan gelişmeler, bir yandan ulaşım ve iletişim başta olmak üzere, hayatın her alanının hızlanması ve çeşitlenmesini sağlarken, diğer yandan da suç oranlarını artırmış, suçların işleniş biçimini ve niteliğini karmaşıklaştırmıştır. Bu nedenle, klasik ceza muhakemesi tedbirleri kullanılarak, suçla, özellikle örgütlü suçlarla etkin bir mücadele yürütülmesi mümkün olamamaktadır. Artan teknolojik gelişmeler karşısında, suçla ve suçlulukla etkin bir mücadele yürütülebilmesi için ceza soruşturmasında kullanılan araç ve yöntemlerin güçlendirilmesi, yeni bazı tedbirlerin hayata geçirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Telekomünikasyon araçlarıyla yapılan iletişimin denetlenmesi, teknik takip, molekülergenetik incelemeler ve DNA analizleri, suçla mücadelede ortaya çıkan yeni yöntemlerden bazılarıdır. Bu yöntem ve tedbirler, suçların aydınlatılması bakımından yararlı olmakla birlikte, insan onuru, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunması hakları başta olmak üzere, birçok temel hakka müdahale niteliği de taşır. Temel hak ve özgürlükler, suçun aydınlatılması ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması amacına feda edilemeyeceğinden, maddi gerçeğin araştırılması amacı ile temel hak ve özgürlüklerin korunması arasında, hukuka uygun, makul bir denge oluşturulması zorunludur. Bu bağlamda, bu tedbirlere, her suç için değil, sınırlı sayıdaki ağır suçlarla ilgili olarak, bu suçların işlendiği yönünde kuvvetli şüphe bulunması, suçun aydınlatılması bakımından başka türlü delil elde etme imkânı bulunmaması halinde, son çare olarak ve hâkim kararıyla başvurulabilir.