Bu çalışmada, Türk hukukunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen özel hayatın gizliliği hakkı ve bunun korunması ele alınmıştır. Bu inceleme yapılırken Birinci Bölümde özel hayat kavramı, hukuki niteliği ve devletle olan ilişkisi ile uluslararası metinlerde ve Türk hukukunda bu hakkın ilk defa ne zaman düzenlenmeye başlandığı, şuan yasal hak olarak dayanağını nereden aldığı, bu hakka haksız müdahale edenlerin uğrayacakları yaptırımların neler olduğu; bu kabilden 1982 Anayasası’nda ve 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu’nda özel hayatın gizliliği ve korunması ile ilgili olan hak ve yükümlülükler ayrıntılı şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. İkinci Bölümde; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde düzenlenen özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı sözleşme bakımından incelenmiş, bu hakkın kapsamına nelerin dâhil olduğu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlar nazara alınarak irdelenmeye çalışılmıştır. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunmasından söz edildiği zaman, uzun süre, devletin hep “olumsuz”; yani, “negatif” (el atmama, müdahale etmeme) yükümü düşünülmüştür ve bu tutum yeter görülmüştür. Bu klâsik ve yerleşik anlayış, “korumayı” uluslararası hukuk alanına taşıyan “Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi” ile köklü surette değişmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin uygulamasında taraf devletlerin sadece negatif yükümlülüğünün değil, ayrıca devletlerin bireyin haklarını etkin kullanabilmesi için pozitif yükümlülüklerinin de olduğunu belirten kararlar vermiştir. Üçüncü ve son bölümde ise pozitif yükümlülük kavramı ele alınmıştır.